Cuma, Nisan 22, 2005

Düşünce

Bazı cümleler var beynimde dolap beygiri gibi dönüp duran
ve bunların arasından gecemi aydınlatarak sıyrılan
kara saçlı lavantacı bir kız.
Düşünüyorum, şimdi hangi duyguların esiri diye
ve ben onu aydınlatacak ne bıraktım diye.
SSSusss

Perşembe, Nisan 21, 2005

Sibel K Türker

Avukat bir öykü yazarı. um:ag (Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı) seminerlerine katılmış ve Mustafa Eroğlu'nun teşvikiyle yazmayı kafasına koymuş biri Sibel Türker. Ancak yazmak dışında bir başka işle uğraşmak istemediğini söylüyor. Nedeni düşüncelerinin kirleneceği. Hayatın içinde olmayan biri ne yazabilir ki. Sokaklarda bir amaç peşinde dolaşmayan, otobüs duraklarında bekleşmeyen, insanlarla mücadele etmeyen biri ne yazar ki o insanlara? Sait Faik'ten başka öykücü okunmayacağını söylüyor. Öykünerek öykü yazılabilir mi? Yaşıyor gibi yapıp yazarak sadece yaşadığını sananlara seslenebilir ancak... [21 Nisan 2005 Cumhuriyet/Kitap]

Tanışma

Bir başkası olsa herşeyin daha iyi olacağını düşünmek.
Şiir okuyunca şair, roman okuyunca yazar ya da resim görünce ressam, sosyolojik bir olay karşısında sosyolog olabileceğini düşünen biri. Temel sorun ne olduğunu bilmemek bir şey olamamak. Yanılsama, kendini yanlış tanıma kendini bir kalıba koyamama.
Bir yandan en iyiyi isterken diğer yandan ayağındaki prangayı hep tutmak. Bile bile. Anahtarı elinde olduğu halde. Pranganın başkaları tarafından bağlandığını hep hatırlamak affetmemek. Boğulma.

Odanın içinde. Ben bir masa mıyım? Sabit duran köşede üstüne ne koyarsan taşıyan ama zamanla aşınan ve bir süre sonra taşımadığı ya da çirkinleştiği için atılan belki yakılan dört ayak.
Yoksa duvardaki suluboya portre mi? Asılı duran ve farkedildikçe bakılan. Ama sürekli etrafı seyreden. Ona bakan diğer nesneler onu yorumlamak zorunda sanki, sanki bir anlam yüklü olmalı zira onu oraya asmazlardı. Yoksa pencere kenarında unutulmuş sadece açtığında burnunuza dokunarak kendini farkettiren... hayır hayır böyle bir çabam olamaz. Güneşe bağımlı ömrünü doldurmayı bekleyen ve bu arada çiçekler veren bir açelya mıyım ben? Hayır hiçbiri. Ben bu hiç görmediğim, hiç çağırmadığım ve tanımadığım bir kutuyum.

Salı, Nisan 19, 2005

berkitmek

Bu kelimenin ilk defa farkına vardım. Hâlbuki isim olarak kullanılan bir kelime. Anlamı güçlendirmek demek. Cumhuriyet gazetesinin 14 Nisan 2005 tarihil Kitap ekinde Erkan Karagöz'ün "Ermeni sorunu ve edebiyatımız" başlıklı yazısından alıntı:

"[Nihat Behram'ın Miras adlı kitabıyla ilgili...]Nihat Behram'sa her şeyin arabeskleştiği, yüzeyselleştiği, yıvışıklaştığı bir ortamda okumaya kalkışan insanı bulduğunda ona daha fazla şeyler vermeye çalışmak, onun imgeleminde yapıtının inandırıcılığını berkitmek için yapmak durumundadır. Aslında toplum olarak genel kültürün en azından kendi tarihsel, toplumsal gerçekliğini bilebilecek düzeyde olması halinde buna pek gerek yoktur. Ancak ortalama Türkiyeli okur yönlendirildiği, ilgi alanı haline getirilmiş olanın dışında aslında pek okumuyor. Geçin ortalama okuru; ortalamanın üzerindeki aydının algılaması ortada. Bunun böyle olduğunun kanıtı yine Sayın Zileli'nin eleştirisinden açıkça anlaşılmaktadır."

Salı, Nisan 05, 2005

Türevler

Google'da diyelim ki külleme ile ilgili bir bilgi arıyorsunuz "oturmuş külleme gibi" örneğindeki anlamıyla. Var sayalım 'külleme gibi' arattınız. Birincisi gibi kelimesi vektör tabanlı bilgi arama açısından -ki bu teknik bir konu- bir anlam ifade etmediği için atılması gerekirken aranıyor. Arattığınızda karşınıza hastalık olan terimle ilgili bilgi çıkıyor. Eğer İngilizce aratsaydınız -disease seçeneği ile tüm bunları eleyebilirdiniz. Peki Türkçe için durum nedir? Yapmanız gereken işlem şu -hastalık -hastalik -hastalıklar -hastaliklar -hastalığı -hastaligi -hastalığa -hastaliga ... daha fazla devam edemeyeceğim. Bu işe ingilizcede "stemming" deniyor. (Ayrıca bkz.) Bununla uğraşan birileri var mı acaba?

ABD kültürü ve Google

Çok sık kullandığınız Google arama motorunun ABD kültürünü yayıcı bir araç olduğunu düşünmüş müydünüz? Fransız başbakanı Jak Şirak düşünmüş ki yine ABD basınında bu haber yer aldı. Önerisi sadece Avrupa kültürüne öncelik veren bir arama motoru çalışmalarına başlatmak. Bu konuda Almanya, İspanya ve İngiltere'ye çağrıda bulunmuş. ABD'li yazar ise dalga geçer gibi bunun da Fransa'nın arada bir hortlayan ABD korkusundan olduğunu söylüyor. Ancak bu yazıyı okuduktan sonra kendi gözlemlerimi paylaşma gereği duydum.

Bunlardan en önemlileri herkesin rahatlıkla ulaşabileceği bir ortam olan sanal ağda Türkçe yeterli kaynak olmaması ve var olanların da bir çoğunda Türkçeye has karakterlerin kullanılmaması; i yerine I, ş yerine $ kullanılması gibi. Birincisi çok derin bir konu olduğundan sizin yorumunuza bırakıyorum. Bireysel olarak herkese açık Türkçe yazılı belge üretelim yaklaşımını benimsemek taraftarıyım. İkinci yaklaşım veya sorun okuyucu açısından hem okunabilirliği hem de kavramamızı, arama motorları açısından ise sayfanın dil sınıfının tespit edilmesini zorlaştırıyor.

Yukarıda değindiğim haberin devamını şu adresden okuyabilirsiniz.