Cuma, Ocak 28, 2005

Belirtisiz isim tamlaması

Devlet eski bakanı mı, eski devlet bakanı mı sorusunun yanıtını TDK'nin ilgili sayfasından bakabilirsiniz. İlk paragrafını buraya alıyorum. Doğrusu "eski devlet bakanı", "eski kapı kolu", "yüksek bilgisayar mühendisi" vb.

"Belirtisiz isim tamlamasında tamlayan ile tamlanan arasına herhangi bir sıfat girmez. Örneğin kapı kolu belirtisiz isim tamlamasıdır. Buna eski sıfatını getirirsek şöyle bir tamlama meydana gelir: eski kapı kolu. Eski sıfatını tamlayan ile tamlanan arasına getirip kapı eski kolu şeklinde bir tamlama yapamayız. Ancak bu tamlama kapının kolu şeklinde belirtili isim tamlaması olsaydı kapının eski kolu diyebilirdik. Yani belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına sıfat girebilir, ancak belirtisiz isim tamlamalarında araya sıfat girmez. Sormuş olduğunuz devlet bakanı ibaresi de belirtisiz isim tamlamasıdır ve araya herhangi bir sıfat girmez, sıfat başa getirilir. Dolayısıyla bu tamlamanın doğru şekli de eski devlet bakanı'dır. Unutmamak gerekir ki burada eski sözü devlet'i değil, devlet bakanı ibaresini nitelemektedir. "

Yaşasın Tarama Sözlüğü

Bu seferki bilgimiz umut sözcüğü üzerine. Size "umu" hakkında bilgi aktaracağım "umut"u size bırakacağım. Umarım yazıda geçen "umuda"yı nasıl okuyacağınızı kestirebilirsiniz. Bu arada "uçmak" için bir örneğimiz daha karşınızda...

TDK yayınları.
TARAMA SÖZLÜĞÜ VI
umu: Ümit, emel, rica arzu
Ben ki sözüm söylervem gün ü gece göynürvem
Bu umuda kim kişileranı bula anı bula. (Velet XIII-XIV. yy..)
Uçmaktan umusu yok, tamudan korkusu yok
Kendözün yavı kılıp hayr ü şer elden koyan. (Yunus XIII-XIV: yy.)
Görürler ölüm acusun kamusu
Birinde kalmadı dünya umusu (Saladin. XV.yy.)

Perşembe, Ocak 20, 2005

Pantalone ve Türkçe'de "en az çaba yasası"

Sayın Gülgûn Feyman, çocukluğumdan beri çelişkide kaldığım "pantalon" mu "pantolon" mu sorusunu kelimenin nerden geldiğiyle beraber açıklamış YENİÇAĞ gazetesindeki 21 Ocak 2005 tarihli yazıda. Dilimize İtalyanca'dan giren pantalon kelimesinde ünsüzlerin çıkışında, çıkış yerleri ayrı ve biçimleri değişik olsa bile iki sesin art arda çıkarılması güç olduğundan, "en az çaba yasası" olayıyla bunları aynı, ya da benzer seslere dönüştürme eğilimimizden bu karışıklığın meydana geldiğini ileri sürmekte. Aynı yazıda Kıl-ibik sözcüğü de örnek gösterilmiş :"ı" art ünlüsünün, "i" ön dil ünlüsünü etkileyerek "kılıbık" şekline dönüşür ve yazı dilimize de böylece girer.

Şol uçmağın kapısı...

Türkçe Sözlük'te "şol"un anlamını bulamadım ama öteden beri Yunus Emre'nin "Şol cennetin ırmakları /Akar Allah deyu deyu" dizelerini bilirim. MikroBeta'nın aktardığında ise güzel güzel yazmış "Şu" sözcüğünün eski biçimi diye. "uçmak" da cennet anlamında bir isim. İşte kullanımına bir başka örnek de Pir Sultan Abdal'dan bir yergi:

"Gel ey zahit gel ey ilişme bize
Hakk'ın yarattığı kul bana neyler
Arıdırsan kendi kalbini arıt
Sende küfür bende imana neyler
...
Sekiz derler şol uçmağın kapısı
Hakk'a doğru açılırmış hepisi
Korkusun çektiğin sırat köprüsü
Hakk'a doğru varan kullara neyler
..."


Pazartesi, Ocak 17, 2005

Ayran

"Ayranı kabarmak" deyimine bakarken karşılaştım: Ayranım budur, yarısı sudur. Yarım yamalak, özentisiz yapılan işi tarif etmek için kullanılırmış. Ayranın biraz koyu olmasını da böylece anlasak mı acaba :)

"Varıverdim geliverdim tinkosum"

Var+ı+ver+dim gel+i+ver+dim tinkos+um

"Haybeye kürek çekmek" ile aynı anlamda kullanılıyormuş. Bu arada haybe arapçadan gelme bir kelime. Daha Türkçe dersek boşuna yapılan iş ya da "hahahi hihihi" ya da "hahari hihiri" belki de "kakari kikiri" :)

“Olur mu şaptan şeker, cins cinsine çeker!”

Güya kediyi eğitmişler ve misafire çay dağıtır bir duruma kadar getirmişler. Bir gün şakacı misafirin biri, kedi çay dağıtırken, cebinde getirdiği fındık faresini ortalığa bırakıvermiş. Kedi çay tepsisini elinden bir kenara fırlatarak farenin peşine koşmuş. E olur mu şaptan şeker, cins cinsine çeker.
Aynı sınıfta başka deyimler de söyle:
  • Huylu huyundan vazgeçmez!
  • Can çıkar huy çıkmaz!

Türkçe Sözlük yetersiz...

Türkçe Sözlük'ü kullanmak oldukça sıkıntılı. Birincisi çoğu zaman aradığınız kelimenin açıklamasında bilmediğiniz bir başka kelime çıkıyor ki bunlar çoğunlukla Arapça, Farsça ya da genelleştirirsek yabancı kökenli. İkincisi çoğunlukla kullanılan veya yeni kullanılmaya başlanmış kelimeler eklenerek zenginleştirilmiyor. Bu konuda TDK'nin kendi sitesinde bulduğum Prof. Dr. Hamza Zülfikar tarafından yazılmış bir yazıyı alıyorum buraya (Bkz.TDK):

"....Görüldüğü gibi verilen anlamlar sürekli birbirleriyle bağlantılı kılınmıştır. Birinin anlamını öğrenmek isteyen, onun öteki kökteş biçimlerinin anlamlarını da bilmek zorunda bırakılmıştır. Bu göndermelerle kullanıcı, anlamını aradığı kelimeyi tam olarak bulamaz. Baş döndürücü bu yöntemin uygulanması ülkemizde yapılan bütün sözlüklerde aşağı yukarı aynıdır.

Sözlükler, birbirinden aktarılarak yapıldığından ve çok zaman Türkçe Sözlük(TDK yayını) kaynak alındığından uygulanan yöntem de birbirine benzemektedir. Bu tutumla yeni hazırlanan sözlüklerde günlük dildeki kullanımlar taranamamakta, yeni kullanımlar cümledeki anlamlarıyla sözlüklere yansıtılamamaktadır. Özellikle soyut kavramları karşılayan kelimelerin taramalara dayanılarak anlamlarının tespit edilememesi büyük bir eksikliktir.
... "

" Vehbi'nin kerrakesi"

"Anlaşıldı Vehbi'nin kerrâkesi
Züğürtlükten cübbe oldu karının ferâcesi."

Vehbi'nin cübbesi giyilemez durumda olduğundan parasızlıktan yenisini satın alamadığı için, işine bir gün karısının ferâcesini giyerek gitmiş. Durum fark edilince bu söylenmiş.(Bkz. Ekşisözlük)
Deyim, işin iç yüzünün anlaşıldığı, gayenin belli olduğu zamanlarda kullanılırmış.

Kerrake ve ferace için TDK'ye başvurursak uzun birkaç adımlık arama sürecinden sonra:
Kerrake ince bir tür kumaştan yapılmış hafif ve dar bir üstlük; ferace ise bir zamanlar kadınların sokakta giydikleri, mantoya benzer, arkası bol, yakasız, çoğu kez eteklere kadar uzayan üst giysisine verilen Arapça kökenli adlar.